Necati Keskin

Necati Keskin


Ramazan Ayında İftar Sofraları

24 Nisan 2020 - 00:14 - Güncelleme: 24 Nisan 2020 - 03:32

RAMAZAN AYINDA İFTAR SOFRALARI

İslam aleminin kutsal saydığı üç aylardan Recep ve Şaban ayından sonra nihayet  Ramazan ayına da kavuştuk.

Şükürler olsun bu günlere ulaştıran Mevla’ma.

Ülkemiz “Covid-19” virüsü nedeniyle zor günlerin eşiğinde, İnşallah bu zor günleri atlatıp  kazasız belasız, Müslüman alemine nice ramazan ayları göstermeyi ve huzurla idrak ettirmeyi  nasip etsin.

Yazımın başlığından anlaşılacağı gibi zor günler geçirdiğimiz şu günlerde “Ramazan Ayında İftar Sofraları” hakkında ki düşüncelerimi bu husustaki genel anlayışımı buradan nakletmek istiyorum. Ramazan aylarına mahsus olmak üzere akşam ezanının okunması ile birlikte  o günün orucunun nihayeti ile orucun açılmasına “iftar” denir.

İftara 5-10 dakika kala sofra başında beklemenin zevki ve huzuru bir başkadır, Gözümüz sofradaki yemeklerde kulağımız ezan veya top sesinde, ramazan ayının en güzel saatleri sayılır.

Söz iftardan açılmışken hiç kimsenin kendisi dışında ki iftar sofralarınınım çeşitliliğine karışması ne hakkıdır nede haddidir. Fakat Ülkemiz insanlarının yaşam şartlarına göre iftar yemekleri bazı ailelerin lüks otellerdeki  astronomik rakamlara ulaşan ve gösteriş meraklısı iftar sofraları ile Anadolu’da bazı yörelerin kendilerine özgü mütevazi iftar sofraları arasında çok farklılıklar arz ederler. Ama bu yıl Allah korusun virüsün yayılma tehlikesinin baş göstereceği varsayımı ile verilecek iftar sofralarının kendi ailelerinden başka toplu katılımların bu yıl erteleneceği  ve belediyelerde verilen iftar çadırlarının da kaldırılacağını umuyor ve diliyorum.

Geçen yıllardan gözlemlediğim ve kendilerini Müslüman olduğunu zanneden bazı gurupların lüks otellerde veya başka yerlerde herkesi kıskandıracak bir iftar yemeği verdiklerini biliyoruz.. Verdikleri iftar sofralarının hiçbir sakıncası olmayabilir. Fakat Ramazan ayında herkesin kendine özgü sorumluluklarının olması gerekliğini, bilhassa  bu yıl şu alçak “Covid-19” virüsün mağdur ettiği ailelerin o iftarda yenilen bir çok yemeği görmeyen,  hatta o  sofrada artan ve geri gönderilen yemeğin zerresine muhtaç  ve ihtiyacı olan insanların var olduğunu idrak edip ona göre iftar sofralarının düzenlenmesi gerektiğini  hatırlatmakta yarar vardır sanırım.

Yaşadığım ve unutamadığım  iftar sofralarına ait birkaç örnek var ama bir örnek vermek istiyorum.

Karabük Kadastro Müdürlüğünde görevli iken Karabük'te bir mahalle muhtarı Vali, Vali yardımcısı, Müftü, Daire Müdür ve yardımcıları ile kendilerine özgü bürokratlara iftar yemeği için davet ederken, ister istemez muhtara “Sayın Valinin ve yardımcılarının, daire müdürlerinin iftarda ne işi var. Bu binada mevcut gariban insanlar, şoförler, odacılar ile  mahallendeki fakir fukara  halkı niçin iftara çağırmıyorsun” dediğimde “Ya Necati Bey, bana makamına vardığım zaman işlerimi anında bitirecek kimseler olması lazım, benim zibidi takımı ile ne işim olur” dediğini dün gibi hatırlarım.

İşte bazılarına göre iftar sofralarındaki temel zihniyet bu.

Günümüzde meşhur iftar sofralarının kimlere açık olduğu herkes tarafından  bilinen bir gerçek,  şatafatlı  iftar sofralarında ekabir takımı tabir ettiğimiz insanlarımız baş köşede, İçlerinde muhtaç bir tek kişi bile bulamazsın.

İslam’ın bizden istediği “iftar sofraları” bu olmadığı kanısındayım.

Anadolu’da hane sahiplerinin köy odalarında zengin fakir ayrımı yapmadan verdiği iftar sofraları ise takdire şayan, halen bu gelenek devam ettiği bilinmektedir..

Ülkemiz yoksul insanlarının böyle gelenek, görenek, örf ve adetlerimiz de varmış diyerek Allah’a şükrediyoruz.  İşte iftar sofraları zengin fakir gözetmeksizin  Anadolu kültürü ile yetişmiş insanlar olarak İslam’ın ve inancı gereği de budur diyoruz.

İnsan olarak şereflendirdiğimiz bu alemde insan kalabilmek için “insaf” diyoruz. Şatafatlı iftar sofralarına, açlığın kol gezdiği dünyada, böyle iftar sofralarına nasıl bakılır. Bu  insafsızlığın, merhametsizliğin, vurdumduymazlığın ve görgüsüzlüğün  en temel şahididir.

Ramazanda oruç tutmak, sahur vaktinden akşamın iftarına kadar aç durmak değildir. Bu yıl pek lüks otellerin lobilerinde,  muhteşem manzaralı  kulelerde görkemli iftar açanlar olacağını sanmıyorum ama yine de böyle iftar açanlara şunu söylemek isterim. israfla  çöpe attığınız yemekleri hayatında bile görmeyen insanların varlığını düşünün, akşam iftarında ağzına aldığın bir zeytin tanesini tanımayan insanları düşünün, yarın ne yiyeceğim diyen  yoksulları düşünün, “Covid-19” Virüsünün sebep olduğu işsiz ve geliri olmayan aileleri düşünün, Düşünün ki, bu ramazan ayının en güzel  tarafı da yardımlaşmadır, yukarıda anlattığım insanlara, garip gurabaya  yardım edin. Onları bu ayda mahzun bırakmayın..

Fatih Sultan Mehmet’in bir ramazan akşamı Edirne’deki sarayından fakir bir aileye akşam iftar açmak için misafir olduğunda sadece içecek çorbası bulunan aileye çorbasının çok lezzetli olduğunu söyleyip bunun ne çorbası olduğu söylediğinde ailenin “darhane” yani fakir çorbası olarak kabul edilen Tarhana çorbasının olduğu kabul edilirse. Koca Osmanlı padişahı bir iftar yemeğinin tarhana çorbası ile yetindiğini hatırlatmak isterim.

Yazıma M. Akif’in şu dizesiyle bitirmek istiyorum.

“Müslümanlık nerde! Bizden geçmiş insanlık bile...

Adem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile!”
              **
 Hangi dinden, hangi mezhepten  olursan olursanız olun. yeter ki akıl  ve vicdan sahibi olun..

Sağlık ve  mutluluklarla dola nice ramazanlar  dilerim.      

Görüşmek üzere hoşça kalın..

 Necati KESKİN

24.Nisan.2020
 

Bu yazı 6182 defa okunmuştur.