Necati Keskin

Necati Keskin


Anılarımdan - Ninemin Çıkındaki Parası

14 Şubat 2025 - 21:40 - Güncelleme: 15 Şubat 2025 - 16:09

Anılarımdan

Ninemin Çıkındaki Parası:


Bugün bilgisayarımı önüme alıp da, ne yazayım, ne anlatayım, yazımın konusu ne olsun diye düşündüm, siyaset bize uzak, ülkemin durumunu benden daha çok bilenler biliyor, birde ben televizyonda belgesel dışında izleyemiyorum, monoton bir hayatı da sevmiyorum, fakat yazmadan da duramıyorum, aklıma yine çocuklukta yaşadığım bir olay geldi. Hiç olmazsa bunu sizler ile paylaşıp ta çocuklarını şimartan zamane ailelere ve gelecek  kuşağın gençlerine bir mesaj olur kanısındayım..

Şimdi diyorum ki, her şey ailede başlar ve ailede de biter. Bir insanın aileden aldığı eğitim, aileden aldığı terbiye, intizam, düzen çok önemlidir. Din, namus, vatan ve millete bağlılık da, aileden gelir. Bu duygularla çocukluk yıllarımdan bir anımı sizlerle paylaşmak istedim.

Ben 1959 - 60 yıllarıydı Yani benim Korgun’da Ortaokula ilk başladığım yıllar, rahmetli Babam’ın bakkal dükkanı var, o akşam eve gelip baş köşede onun için ayrılmış olan minder ve arkasında iki yastık, akşam yemekten sonra rahmetli anam’a “sigara takımlarını getir” dediğinde sigara takımları nedir diye hep merak ederdim, rahmetli anam da babamın cebinden içinde köylü sigarası doldurulmuş sigara tabakası, birde özel Karamuk veya Kavlağan (çınar) ağaçından yapılmış 8 – 9 cm. uzunluğunda sigara ağızlığı ile meşhur muhtar çağmağı, işte babamın sigara takımları bunlar. Muhtar çakmakları denilen bir çakmak vardı. Benzin ve taş ile çalışırdı. O zamanlarda bu çakmaklar her tiryaki de bulunmazdı. Yalnız rahmetli Kamil amcam da çakmak yerine çakmak taşı denilen parlak ve sert bir taş ile birde demirden bir parça, arasına ağaçlarda yetişen “kav” denilen ve çabuk ateş alan parçayı arasına koyarak birbirine vura vura ateş çıkartarak tutuşması ile sigarasını yakardı. Bu iş içinde enaz 15-20 dakika uğraşırlardı. Hatta ben görmedin ama, Eşi rahmetli Hanife yengemin anlattığına göre, evden eşeğin üzerine binip sigarasını yakmak için yazıya kadar vurarak 1,5 veya 2 Km. mesafe sonunda tam ateş aldığında “çakmak mısın mübarek çakmak mısın” dediğini söylerdi. İşte o yıllarda yokluk günleri kibrit ve herkeste bulunmayan muhtar çakmağa o derece önemliydi.

Her ne ise konudan konuya geçmeyelim zaten uzun yazdığımdan herkes şikayetçi.

Rahmetli babaannem ‘ninem’ sağ, Bir cumartesi günüydü, o zamanlar okul öğlene kadardı. Rahmetli annem de  yazıya (ova) gitmiş evde kimse yok, karnım da zil zurna aç, anamın öğlen yemeği için hazırladığı akşamdan kalan yarma aşı ile iki yumurta hazır. Menü hiç hoşuma gitmedi. Zaten yumurtayı hayat boyu sevmem hala da yemem, küçükken follukta ne kadar yumurta bulursam kırardım. Yumurtadan tiksindiğim küçüklüğümden beri “Tavuğun gö..ünden çıkıyor, gö.ten çıkan yenir mi” diye, İşte böyle ne yapayım ne yiyeyim derken evde de kimse yok, fırsat bu fırsat diyerek evde yoğurt var, ayran yaparım bununla en iyi giden bazlama arasına kavurma koyup yiyeceğim. Gel gelelim kavurmanın yeri nerede, önemli olan kavurmayı anam nereye sakladı, O yıllarda kavurma, tereyağı ve yumurta açıkta bulunmaz, kavurmayı bulurum hevesiyle ayranı da yaptım, fakat kavurma yok mu yok. Halbuki o yıllarda köylerde kasap bulunmaz, ancak eylül ekim veya kasım ayları da herkesin mali durumuna göre bir veya iki hatta kalabalık aileler dörde kadar erkeç keçiyi kesip kışlık et ihtiyacını gideriyorlardı. Biliyorum ki biz o yıl iki erkeçi kestik, en az evde 5 -6 teker kavurma var, var ama yeri neresi, evde kavurmayı aramadığım köşe bucak kalmadı. Bilen bilir bizim ev ahşap iki katlı birinci katında, avlu etrafında, hayvan ahırı, tezek ve odunluk koyduğumuz bir oda, birde o yıllarda buzdolabı diye bir soğutucu icat edilmemiş olduğundan yazın çok serin olmasından dolayı  meyvaları, patatesleri, rahmetli babamın bakkalda satacağı malzemeler ile kışlık yiyeceğimiz mutfak malzemeleri, un, dene, bulgur, pekmez, turşu, yumurta, yağ, peynir ve kavurma gibi malzemeleri sakladığımız oda, yani ‘kiler’ olarak kullandığımız bu oda ise  kilitli, mutlaka kavurma orada ama çok uğraştım kilidi de kıramadım, çaresiz biçimde yukarıda mutfak olarak kullandığımı odayı da tekrar ararken rahmetli ninemin kullandığı çamaşırlar arasında bir çıkın içinde en büyüğü yirmibeş kuruş olan hala hatırımda 375 kuruş para buldum, Sonradan anladık ki para ninemin parası.

Karnımın açlığını unuttum, parayı cebime koyduğum gibi hemen gittim Camiönünde bulunan Pallüşgilin kahve işleten Selahattin Öğdü abim’in yanına gittim, ondan bir tane muhtar çakmağı istedim, o böyle şeyleri bulup satardı. Ondan 125 kuruşa muhtar çakmağını aldım, cami önünden babama görünmeden yukarıda Örenbaşı mahallesinde okul yanında evlerinin bitişiğinde Uzunaligilin Ali amcanın dükkanı vardı, orada geri kalan 250 kuruşla da tahin helvası alarak ver elini değirmen önündeki tarlamızda bulunan anamın yanına, fakat anama görünmeden orada tarla komşumuz olan ve okul arkadaşım Rahmetli Ciyrangilin İsmail vardı. “iki veya üç yıl sonra İsmail aynı tarlada kendini asarak intihar etmişti”, Okul arkadaşları olarak o günler bizleri çok üzmüştü, bir iki ay kendimize de gelememiştik, Çocuk yaşta kendine kıydı. Bin kere rahmetler olsun. Her ne ise o günleri es geçiyorum, Helvayı İsmail ile birlikte anama da görünmeden bir güzel yedik. Yalnız paramı kıymetli, yoksa hayat mı ucuz, artan para ile aldığım helvayı rahmetli ile inanın zar zor yedik,

Fazla uzatmayayım akşam eve döndüğümüzde para çıkının gittiğinin farkına varamadılar, ama ikinci gün rahmetli anam farkına varmış ben ona ne kadar almadım diye dil döktü isemde anacığım akşama baban gelir, hesaplaşırız bakalım dedi..

Akşam korkusu benim içimi de bunalttı desem yalan olmaz içimi gerçek bir korku saldı.. Rahmetler olsun, şikayetim yok ama Babam da bana karşı fazla oteriterdi. Babamın akşam dükkanı kapatıp gelmesine yakın anacığıma çıkıdaki parayı benim aldığımı parayı da nasıl harcadığımı anlattım. Babama söyleme ben o parayı iki pazar koruya gidip ödemeyeceğime söz verdim.

Benim yaşımda olanlar bilir, O tarihte Korgun’un gençleri vakitleri boş olanlar koru’da çalışıyorardı, benimde tatillerde 15-20 gün çalışmışlığım vardı. Rahmetli Uzunaligilin Yakup Ursavaş abimiz orada Orman memuru olarak çalışıyor, işçilerin başında da o vardı. Korgun’daki gençleri işe almaları onun sayesinde oluyordu.

 Anamı razı ettim ve o çocuk yaşta hiç unutamıyorum bana bir daha öyle şeyler yapmayacağıma yemin verdirdi. Bakmayın siz eski kadınların cahil olduklarına onlar çok dürüst ve dinine bağlı inanmış edepli insanlardı. Anam bana yaptığının çok yanlış olduğunu, kul hakkının çok kötü olduğunu Allah'ın affetmediği günahlardan olduğundan bize o zaman izah etmişti. “Aman oğlum sakın ola ki kul hakkına girmeyin, İnanın ki bir dahi böyle bir şeye yaparsanız  hakkımı asla helal etmem” dedi. Ve o Ninemin çıkı parası işini böylelikle tatlıya bağladık. Yalız bir iki hafta tatil günleri koru’da çalışarak borcumu ödedim.

Saygı değer dostarım. O zaman rahmetli annem beni babamın sopası ile tehdit etmesiydi. Bir daha böyle şeyler yaparsan hakkımı helal etmem demeseydi. Her ne ise bir kereden bir şey olmaz deseydi, Analık bu ya, bir de yüzüme gülücük atsaydı, beni şimartarak nasihat etmesiydi, durumum nasıl olurdu bilemem..

Şükürler olsun, vebalinin çok ağır olduğunu bildğim kul hakkırna çok riayet ettim.

İşte bu sebeptendir ki; Ben her şey ailede başlar ve ailede biter diyorum..

Görüşmek dileğiyle, hoşça ve dostça kalın sağlıklı kalın..

Necati Keskin

15 Şubat 2025

 

Bu yazı 382 defa okunmuştur.