Dünya Dönüyor – Ömür Geçiyor
Bu evrenin yaratıcısı çok ahenkli ve saat gibi işleyen bir düzen kurmuş, işleyen bu düzen içerisinde de bütün canlılara da belirli bir ömür biçmiş. Onun için Dünya dönüyor ama ömür de geçiyor.
Ömür geçiyor derken, bu ömrü en güzel şekilde geçirmek, bu dünyayı terki diyar eyledikten sonrada isminin güzelliklerle ve hayırla anılmasıdır aslı olan.
Rahmetli Ünlü yazarımız Hasan Pulur bir yazısında “İyi bir insan olmamız için, iyi bir yazar olduğunuz anlamına gelmez, İyi bir yazar olmanız için de, iyi bir insan olduğunuz anlamına gelmez. Fakat herkesin kendine göre yaşam felsefesi ayrı, iç dünyası farklı,” demişti.
Rahmetlinin sözünün doğruluğunu onaylamamak mümkün mü?
Mesela ben yaşlandığımızdan mı nedendir, duygusal bir insanım, Çok özlemini çektiğim bir arkadaşım veya bir yakınımla telefon görüşmesi yaptığımda kendimi duygusal ve çok rahatlamış hissediyorum. Yani huzur buluyorum..
Kendi kendime ne yazayım diye düşünürken, birde kendi geçmişimi bir irdeleyip benim için ne demek istersiniz bilemem.
Dedim ya geçmişin özlemi beni bazen tarifsiz duygular içinde oluyor, kendi çocukluk günlerimi hayal edip aramızdan zamansız ayrılan eski arkadaşlarımı hatırlayıp duygusallaşıp sebepsiz yere hüzünleniyor, daha da ileri gidip ağlıyorum.
Genelde Korgun Örenbaşı mahallesinde kendi evimizde ağam Yüksel ile birlikte kalırdık, Babam çarşıda “cami önünde” bakkallık yapar, annem ev ve tarla ile bahçe işlerine bakardı. Evimizin bitişik doğu komşumuz amcamlar, batı komşumuz ise çocukluk arkadaşım Rahmetli Ömer Oğuzların evi. Birkaç yıl önce bende anıları çok alan ev, nedeni bilinmeyen sebeple yandı. Yerine yenisi yapıldı ama ömrümüzün yarısı geçtiği, eskisi bir başkaydı, sanki hatıralarımızın öz kaynağı gibiydi ama bir kıvılcım hepsini bitirdi.
Rahmetli Ömer, İbrahim ile Naime Ablamla biz aynı ailenin çocukları gibiydik ne yalan söyleyeyim ömrümün yarısı onların evinde geçti. Onlarla birlikte her sabah tarhana çorbasına kaşık atmazsam duramazdım, Anneleri benim biricik Kınacıgızı teyzemdi, benim öz teyzemden daha yakın hissederdim onu. Çünkü Rahmetli Kınacıgızı teyzemin eli açık, gönlü bol ve her yaptığı yemek bir başka olurdu, Hele haftada bir, evde yaptığı saçta bazlama ekmeği, üzerine sürdüğümüz don yağı ile hafif üzerine tuz sepeleyip yanına özlemini çektiğim o karışık turşusunu, o sofra lezzetini unutmam mümkün mü?
Ben yazarken, umuyorum ki siz okurken ağzınızın sulandığını hissediyorum.
Yukarıdaki eski mezarlık kışın kayak, yazın top oynadığımız oyun alanımızdı.
Evimizde sabahları ara sıra çay, fakat genellikle tarhana çorbası ile geçiştiririz, tarhana çorbası içerisine, odunla yaktığımız kuzine sobasında ısıttığımız köy fırınından çıkan ekmeği doğrayıp bir avuç köyümüze özel küpecik peynirinden sepelediğimiz de o sabah kahvaltısının lezzetini, hiçbir yerde rastlamadım, O lezzetin hala özlemini çekerim...
Korgun yaz günleri bambaşka olur. Ovamızda turunçgiller hariç hemen hemen her meyvenin sebzenin yetiştirildiği bahçeler diyarıydı. Öz mevkiinden başlayıp yayan yürüyüp Değirmenönü mevkiinden dönüş yapmak bana huzur verirdi. Bazen sabahları eşek sırtında üzerine iki taraflı kıl torbamız, yani heybemizi atarak Keşüllükte bulunan bahçemizden yetişen ve tadına doyum olmayan, domateslerimiz ve sebze çeşitlerimizden eve getirmek benim için huzurun simgesiydi,
Yayla sığırında bulunan ineğimiz için değişim zamanı yayla yolunda tüm komşularla birlikte o uzun yolu yaya yürüyerek gitmek ise kekik kokulu dağları ve sırtlarında davar ve sığır sürülerinin yaylıma yayılmış renkli görüntüleri, Yaylada ise Gücer suyu ise sanki Allah’ın Korgun’lulara bir lütfu gibiydi.
Akşamları hani Mihriban türküsünde geçen “lambada titreyen alevin” ışığında üzerinde yemek yediğimiz tablanın üzerinde ders çalışarak o günün acısını çıkartarak uykum gelirdi. Erken yatmaya alışmış olan rahmetli anam “dersiniz bitmedi mi lan, yatın artık sabah oldu.”, “Daha dam görmedim benimde uykum geldi.” derdi.
“Dam görme” nedir diye soranlara da, bizim oralarda gece yatmadan önce ahırda bulunan büyük baş hayvanlara, yiyeceklerini verme, rahat yatmalarını sağlamak içinde altlarını temizleme görevine bizim oralarda “dam görme” denir. Yani gelenektir, evin erkeği veya kadını dam görmeden yatmaz.
Netice de büyüdük, büyüdükte ne oldu!
Evlendik, barklandık, çoluk çocuğa karıştık, Bizlerde ana baba olduk torun sahibi olduk, annemizi babamızı, Teyzemi, vefatı ile benim ömrümden ömür götüren 76 yıllık ömrümün 70 yılını birlikte geçirdiğim can kardeşim Ömer’imi, ve sevgili oğlu Hakan’dan yeni yapılmış mezarının resmini istediğimde “sen daha bu toprağın altına girecek yaşta değildin” diyerek göz yaşlarımı tutamadım. Yani yaşıtlarımı ve komşularımı yokluğunu andıkça “Dünya Dönüyor, Ömür Geçiyor” diyerek kendi kendimi avutuyorum.
İşte insan hayatının yazgısı bu olsa gerek.
Sevdiklerimizin çoğunu kaybettim.
Bu dünyanın döndüğüne ve hayatımızın böyle sürüp gideceğine inandık,
Her şeyden önce takdir-i ilahi nasıl uygun görmüş ise, ona inandık,
Mevla’m cümlenize sağlıklı ve huzurlu bir yaşam versin,
Necati Keskin
13.Temmuz.2022
FACEBOOK YORUMLAR