Geçmişten Ders Çıkarmak
Müslüman bir ülkede yaşıyoruz, geçmişimizle övünürüz, genelde edepten ahlaktan bahsederiz ama geçmişten ders çıkartmak için geçmişimizle övünmeyi iyi beceririz. Yaşı 75 -80 i geçenler hep ağızlarında Aahh!.. ah gerede o eski günler” Hani meşhur bir söz vardır. Asla geçmişi yaşama, geçmişten ders almaya bak”
Geçmişten bazı örnekler vererek günümüzde yaşadıklarımızı birbiri ile kıyaslarsak şöyle özetleye biliriz.
Eskiden selamlaşmamız, vedalaşmamız, öfkelerimiz, şikâyetlerimiz… hep “dua” gibiydi. “Allah belanızı versin” kelimesini asla büyüklerimizden duymadım, duyduğum en kötü söz “Allah seni bildiği gibi yapsın” veya “Allah seni ıslah etsin” diye konuşulurdu. Yani beddualarımız bile hep dua gibiydi. Ama şimdi!...
Komşu komşunun kapı zilini çalarken “hu komşu” diye seslenirlerdi...
Komşu komşuya veya yakın arkadaşlarımıza kızdığımız zaman “Hasbin Allah” diyerek “La havle” çekerlerdi, Veya “Allah iyiliğini versin” diyerek ona karşı insanlar kendi kendilerini “Ya sabır” diyerek teselli ederlerdi..
Bir toplantı anında veya büyüklerin yanında küçüklerin oturması, kalkması bile bir anlam taşırdı. Yani yaşadığımız müddetçe her adım atışımız, her durak noktamız hak ve hayırla geçerdi. Sokaklarda her gezdiğimiz zaman, yanımızdan geçen büyük ve küçüklere “Selam” verirdik, Bir büyüğümüzde ayak üstü kısa konuşmalardan sonra ayrılacağımız zaman o büyüklerimiz bize hep “Güle güle Allah’a emanet olun” diyerek veya el öperek ayrılırdık.
Benim daha 14- 15 yaşlarımızda iken, sigara alışkanlığını büyüklerimizin yanında ve yakınında asla kullanamazdım. Memleketim Korgun’da, sigara yaktığımda yanımdan veya yakınımdan bir büyüğümüzle karşılaşacağım diye hep sigarımı avuç içinde gizli gizli içerdik. Çünkü büyüğünün yanında sigara kullanmak ona karşı saygısızlık olarak addederdik..
Rahmetli babam çok misafirperver olması dolaysıyla çocukluğumdan itibaren hanemizden pek misafirimiz eksik olmazdı, yine de eksikliklerini de göstermesin babam ve annemizden gördüğümüz misafir “Hoş geldiniz” diyerek karşılanır, Hatta misafirlere biz çocuklar tek tek ellerini öperek ayrılırdık. Misafirlerin ayrılacağı zaman ise yine babam ve annem “Güle güle, hayırlı günler, gene buyurun” diyerek evin dış kapısından yolcu edilir, Onlar sokaktan ayrılıncaya kadar dış kapımızı kapatmazdık. Misafirleri evimizde ağırlamak o yıllar komşuluk ilişkilerinin pekişmesi olarak büyük onur ve şerefti.
Şimdi zamanımıza bakıyorum da, birbirimize karşı basit kelimelerle geçiştiriyoruz. Bir şeye hayret ettiğimizde “Oha” diyerek bağırmalarımız, veya yanlış bir hareketin sonucunda “çüş” diye aşağıladığımız, En ucuz kelimeler “Eşek oğlu eşek”, bir işin ters gitse “Tüüh!.. Allah kahretsin” gibi ters sözlere alışkanlığımız oldu.
Anadolu Selçuklu Devleti yıkılmadan önce Nureddin Bey tarafından temelleri atılan ve Karaman Bey tarafından kurulan ve 1277 tarihinden itibaren Türkçeyi beylik sınırları içerisinde konuşulacak dil ilan etmişti..
Şimdi ne mi oldu? Güzel Türkçemize saymakla bitmeyen yabancı kelimelerin istila ederek dilimize yerleşip Türkçe’nin yerini aldı..
M. Kemal Atatürk, “Türk demek Türkçe demektir. Kul hakkının en büyük ceza olduğunu bilen, ülkesinin bağımsızlığını korumasını bilen, öz dilinin yabancı diller boyunduruğundan kurtarmaktır” Diyor. Ve Onun en büyük sözü “Ne Mutlu Türküm Diyene”
Tekrar görüşmek dileğiyle sağlıklı kalın hoşça kalın.
Necati KESKİN
15 Mayıs 2024
FACEBOOK YORUMLAR