Eski Ramazanlar
Hoş geldin ya şehr-i ramazan;
Allah’a hamdolsun ki olsun ki bu yılda Müslümanlarca kutsal sayılan üç ayların en mübarek ve oruç ayı olarak bilinen Ramazan ayına başladık, Tüm İslam aleminin bu mübarek Ramazan ayını kutlar ülkemize barış ve huzur getirmesi, nice Ramazanlara sağlıklı ve huzurla buluşturmayı cümlemizi nasip etsin diyerek yazıma bir fıkra ile başlamak istiyorum.
Adama sormuşlar!.. “30 günlük Ramazan boyunca kaç gün oruç tuttun” cevap gecikmemiş “Hastalığım dolaysıyla 1 gün oruç tutabildim” demiş, aynı soruyu yanında bulunan arkadaşına sormuşlar. “arkadaşım benden 1 gün fazla tutmuş” demiş,
Büyüklerimiz ramazan geldiğinde “Nerde o eski Ramazanlar” derlerdi, Bende Ramazan günlerinin eskisi yenisi mi olur” derdim.
Ben Korgun’luyum ve Korgun’da doğdum, çocukluğum ise burada geçti. Mahalli komşuluk ilişkilerinin bitmediği, komşusu aç yatarken tok yatanların bulunmadığı, eski dostlukların unutulmadığı, her çocuk her evin evladı sayıldığı bu yerde yaşadım. Çocukluğumda yaşadığın ve anlatmaya çalıştığı eski ramazan günleri ise 1955 yılı ve daha sonralarını kapsar.
Ramazan imsakiyesi ile akıllı telefonların icat edilmediği ve her evde bulunmayan radyoların yerini namaz vakitlerini bildiren cep takvimleri ile tüm önemli bilgiler içeren 360 yapraklı ve saatli maarif takvimlerinin duvarlarımızda yerini aldığı o eski ramazanlarda çocukluğumun geçtiği Korgun’a ayrı bir manevi ruh çökerdi. Biz çocuklar arasında bazılarımız oruçlarını tutar namazlarımızı eda etmeye çalışırdık..
Çocukluk işte, gece en derin uykusundan uyanarak sahurda hane halkı ile oruca başlama, akşam iftarda oruç açma tadını ve zevkini doyasıya yaşardık.
İkindi ezanından sonra akşam iftar hareketliliği başlar, Cami önünde satılan yeşillikler, yanında Çarşamba günleri Çankırı’ya giden babamın getirdiği pideleri filesine koyan babam bakkalından iftara 15 - 20 dakika kala evin yolunu tutar. Biz çocuklarda mahalle fırınına verdiğimiz ve Ramazanda iftar sofraların olmazsa olmazlarından sayılan keşkeğimizi fırından almak üzere gider iftarda mis gibi kokan Keşkeğimiz de sofrada yerini alırdı,
Çocukluk deriz ya, hele o yaz günleri soğutucuların bulunmadığından mahalle çeşmelerinde en soğuk ve içimi en güzeli olan iğdeli ve Mitik çeşmesinden su getirmek için yarış ederdik.
Korgun’da iftar sofralarında genellikle, Yaz ve kış aylarına göre tarhana, yarma, gövlaşı, toyga ve yemeklerden, nohut ve kurufasulye, ekşilaş, bamya, keşkek bulgur ve pirinç pilavı, içecekler ise pestil ezmesi, üzüm, elma ve erik hoşafı, tatlılardan da baklava, lokma, sütlaç ve muhallebi gibi çeşitler bulunurdu.
İftara 15 veya 20 dakika önce iftar sofrası kurulmasına başlanır ve İftar da genellikle yer sofrasında kullanılan tabla sofra bezinin üzerine oturtularak kullanırız, Örenbaşı camiinden Akşam ezanının Allahu Ekber nidalarından ve bekçi Mehmet amcanın attığı top sesinden sonra su ile iftarınızı bozar ve ilk olarak Korgun’un meşhur ev yapımı tarhana çorbasından sonra arkasından varsa diğer bir çeşit yemek, keşkek, tabi her zaman sofralarımızın müdavimi mevsimlik salata ile son olarak varsa tatlılardan sonra iftar son bulurdu,
Teravih namazı için ramazanda cami gezmek çok önemli hatta en hızlı kıldıran imamları tercih ederdik, O yıllarda Korgun’da Kuytu ve Mitik Camisi imamlar bizim gözdelerimizdi.. Genelde teravih namazları için oraya koşardık.
Ramazan ayında Kadir gecesi ve o geceye özel “sakallı şerifin” açılması dolaysıyla Büyük camiinde yer bulmak zor olduğundan 15-20 dakika önceden girilmesi tercih edilirdi.
Teravih namazından sonra biz çocuklar o günün ibadetini yapmanın huzuru ile evlerimize koşarken, büyüklerimiz de sahura kadar vakit geçirmek üzere açık bulunan kahvehanelere koşardı. Kahvehanelerde de genellikle tombala oyunu ile sahur vaktine yakın evlerine dönerlerdi..
Birde benim hatıralarıma konu ettiğim Korgun’a iki kahvehane vardı. Birisinin gece ve gündüz camları gazete kağıtları, veya perdelerle kapanır, ama bunu niye yaptıklarını pek akıl edemezdim. Daha sonraları babam rahmetliyi oraya girip çıkarken anladım ki oruç tutmayan oruçsuzların çay ve sigara içtiklerini dışarıdakiler görmesin diye kahvehane sahibi tarafından kapatılırmış. Buda madalyonun diğer yüzü ama bu oruç tutanlara bir nevi saygının ifadesiydi..
Korgun’da sahur vaktine “temşüt” denir. Sahurda çeşitli yemeklerin yanında, genellikle bütün ailelerde daha tok tuttuğu söylenen, saç üzerinde gözleme yapılır, yanında ayran, pestil ezmesi. erik ve elma hoşafı yenilerek o günün orucuna başlardık. Hatta çocuklar birbirlerine sorarlardı bu gece kaç gözleme yerin diye, Korgun’da yapılan gözlemenin ince olması çok önemliydi. Rahmetli anamda ince yapardı ama komşu Kınacı kızı Fatma teyzemin üzerine zar gibi gözleme yapanı hiç görmedim, bir sahur vaktinde bulunduğum sofrasında onun gözlemesinden 7-8 gözleme yediğimiz olurdu.
Ramazanın son günü yani Arife günü ise ikindi namazından sonra bütün Korgun halkı bütün cami imam ve hafızlarıyla mezarlığa giderek ölmüşlerine Kuran’ı Kerim ve dualar edilerek bayram günü hazırlıklarına başlanırdı.
İşte Korgun’da eski ramazanları bu şekilde bitirilirdi. Şimdi ise o eski ramazanlardan eser yok. Mahalle fırınları kapatılmış, keşkek ise evlerde istenildiğin özel yapılıyor, İnşallah Mevla’m bu günleri de aratmasın,
Sağlıklı ve huzurlu nice ramazanlarda buluşmak dileğiyle hoşça kalın.
Necati KESKİN 12.Nisan.2021
FACEBOOK YORUMLAR