Necati Keskin

Necati Keskin


Cumhuriyet Kadınları

01 Kasım 2024 - 20:19 - Güncelleme: 04 Kasım 2024 - 11:15

Cumhuriyet Kadınları

Üzerinde yaşadığımız bu toprakların kadim tarihimiz binlerce yıl, Müslüman Türk tarihimiz bin yıl, Türkiye Cumhuriyeti ise şimdilik yüzyıl, daha nice yüzyıllar diyoruz. Geçmiş bizden, gelecek bizden, hepsi bizden, kanımızdan canımızdan..

Cumhuriyetmizin 101 yıl dönümünü kutluyoruz. Bu kutlamalar gününde ulusal ve yerel gazetelerin bir çoğunu taradım her yazar kendine göre bir Cumhuriyet tarifi veya Cumhuriyet rejiminin özelliklerinden bahsediyor. Hep alışıla gelmiş yazılar. Şimdi bende düşündüm ki 1915 ve 2000’li yıllarına kadar Korgun’da yaşamış bir Cumhuriyet kadın olan rahmetli anacığım ve o yılların kadınlarından bahsetmek istiyorum.

Yanda resmini gördüğünüz yaşlı hanımın adı Fatma Keskin, Kendisi benim annem olur nüfus cüzdanı gecikmeli de olsa çıkartılmış 1920 doğumlu ve 29 Kasım 2016 da nüfuz cüzdanına göre 96 bizim hesabımıza göre 99 yaşında vefat etti. Rahmeti Rahmana kavuşan tüm kadınlarımızın Mekanı cennet olsun, ruhları şad olsun…


Konuları dağıtmadan, annemin gençlik yıllarında Türkiye’nin ekonomisi  son derece bozuk ve savaş yılları olduğundan çeşitli yokluklarla mücadele vermiş, cahil kalmış ama kulaktan dolma dini bilgileri ile beş vakit namazını kaçırmayan bir Osmanlı kadını, Memleketimiz Korgun’da tüm aileler birbirlerine bağımlı, komşuluk ilişkileri son derece kuvvetli, büyüğüne saygı gösteren, küçüğün seven, tüm kadınlarında evinde eşine ve çocuklarına son derece bağımlı muteassıp bir aile yapısı mevcut. Bütün kadınlar gibi anneminde yaşam alanının tamamında başı kapalı, ancak bizim oralarda ve Anadolu’nun bazı yörelerinde kadınlar başlarını “yazma“ denilen ince bezden dokunmuş çiçek desenli, kenarları oyalı birbirinden güzel renk renk başörtüleri ile kapatırlardı. Ama sokağa çıktıklarında yine başlarına o yazma denilen bez üzerine birde “atkı” denilen yünlü ve kalın bir örtü ile örtünmek bir geleneğin devamı idi. Bizim Korgun ve Anadolu’nun bazı yörelerinde bayanların başlarını örtünme şekillerinde saçlarının açıkta bırakılması sıkça rastlanan bir örtünme şekli değildir. Ancak genç kız ve kadınlarda da nadir görülen bir örtünme modeli idi. Orta yaşlı, evli kadınlarda genellikle saçlarının görünmemesine dikkat edilir ve özen gösterilirdi.

Korgun’da 1950’li yılları iyi bilirim, tüm halkımız genelde dindar insanlardı. Dini bilgileri ve dini eğitimlerini o yıllarda evlerinde kuran ve din eğitimi veren cami hocalarıyla, medrese eğitimi almış Şevki Hoca efendi, Kadıgilin Hafız efendi, Mesutgilin Arif Hoca, Bekir Kalfagilin Ali Efendi ve tanımadığım onlarca  hoca ve mollaların  katkılarıyla almışlardır.

Korgun’da hemen hemen bütün halk, anlattığım hocaların annemin ve diğer  bütün hanımların örtünmeleri konusunda en küçük bir eleştirileri hiçbir zaman olmamıştır ve de bu konunun  dedikodusu dahi duyulmamıştır, ben Korgun’da yaşadığım yıllar boyunca bir kere olsun, filancanın hanımın veya falanca adamın kızı açıktı veya kapalı gibi hiçbir dedikoduya şahit olmadım. Birde özellikle bu insanlar dinini de bir siyaset aracı olarak kullanılmasını da asla onaylamazlardı, Çünkü Cumhuriyetin ilk kuşak insanları Atatürk ve devrimlerine sımsıkı bağlı idiler, Onların okuduğu ve okuttuğu Mevlitlerde yapılan dualardan, okunan kuran surelerinden hasıl olan sevabın bir kısmını da Atatürk’ün ruhuna hediye edilmesini mutlaka isterlerdi.

Şimdi ise birileri çıkıyor, o yıllarda yaşamış Osmanlı kadınlarının başının usulüne göre örtünmesi eleştirerek onun Müslümanlığını tartışmaya açıyor, kendi akıllarındaki örtünme modelini bütün kadınlara dayatmaya uğraşıyor. Bu ne kadar doğrudur veya yanlıştır tartışılır, Bu aslında istedikleri Cumhuriyetin laiklik ilkesiyle sağladığı özgürlükler, özellikle kadınlara tanınan hakların tek tek kısıtlanması anlamı çıkmaktadır..

İlerlemiş  yaşına rağmen, bana göre iyi bir Cumhuriyet aşığı ve içerisinde Atatürk sevgisi bulunan anacığım ve diğer Korgun’lu kadınlar dinini hiçbir şekilde istismar aracı yapmayan ve yaptırmayan edep ve asalet sahibiydiler.

Korgun’da kendilerini rahmetle andığım Kadıgilin Ayşe teyzemiz, Mariye teyzemiz, Gök Mehmetgilin Şerife teyzemiz, Gazıgilin Ayşe teyzemiz, Oğuz evinin Emine ve Fatma teyzemiz, Afife ve Emine Akgündüz teyzemiz, Şakir’in Zeliha teyzemiz, Osmangilin Hatice teyzemiz ve Kınacıgilin Zeliha teyzemiz gibi daha adlarını hatırıma getiremediğim bu nice Osmanlı terbiyesi ile yetişmiş izan, edep ve ahlak sahibi Vatanını ve milletini seven Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı Cumhuriyetin ilk kuşak kadınlarının, başörtülerini dini simge haline getirmek onların ruhlarını incitir kanaatindeyim..

Benim Hamza amcam çalışmak için gittiği İstanbul’da, İstanbul doğumlu eşi  Nimet hanım 25 yaşlarında Korgun’a geldiğinden iki yıl sonra küçük kardeşi Safiye hanım Korgun’da evlenerek bunlar Korgun’da yaşamlarını sürdüren bir İstanbul hanımefendileriydiler, Türk kadını nasıl olmalıdır sorusunun cevabı bu hanımlar içindir. bu hanımlar için sayfalar dolusu yazılar yazsak anlatılması mükemmel diyebileceğimiz örnek bir Türk kadını idiler. Kendileri aslen İstanbul’u olmaları yanında evlenerek Korgun’da yaşamalarına rağmen görgüsü ve kibarlığı, zarafeti ile  inceliği ve tüm Korgun’lu kadınlar tarafından sevilen ve sayılan,saygı görülen, aynı zamanda  çağdaş bir Anadolu kadını görüntüsünü veriyordu. Bu hanımların başları açık olmasına rağmen sonradan örf ve adetlerimize uygun olarak başlarını kapatmış, ancak ne başları açıkken nede kapalı iken, yukarıda arz edilen, hoca ve mollalar ile diğer kadınların Nimet ve Safiye hanımların açık olmaları karşısında hiçbir eleştiri ve dedikodusu asla duyulmamıştır.

100 yıl önceki Korgun’da geçen kadınlarımızın o yıllardaki örtünme durumlarını anlatmaya çalıştım. Şimdi gelelim esas konumuza Türkiye Cumhuriyetinin bir ferdi olarak 29 Ekim günü Cumhuriyetimizin kuruluşunun 101 yılına da erdik çok şükür, Cumhuriyet bir Ulusun egemenliğini kendi elinde tuttuğu, ülkeyi idare edecek olanları kendi hür iradeleriyle seçtiği bir devlet iradesidir, Bu inançla Cumhuriyetin değerlerinden olan Karabük Demir Çelik Fabrikasından emekli ve Ülkemizin değerli şairlerinden Safranbolu’lu Selim Tufan’ın Cumhuriyet anısına yazdığı ve bu günün önemini çok güzel belirten “Görürüm” şiirini sizinle paylaşmak istedim..

Görürüm

Bartaklıktan bir medeniyet yükselmiş görürüm,
Kara kara büklerin arasından,
Mustafa Kemalin gülüşünü,
Demirden çarklar kurdular alın teriyle dönen,
Dagları eritip demir yaptı arslan yürekli işçiler,
Raylar yaptılar, ûstünden yürüdü trenler,
Barajlara çelikten ayak yaptılar, sonra demirden köprüler,
Sardılar ülkemin etrafını çelikten duvarla ördüler,
Işıl ışıl demir, mavisi kırmızıyla  sevişti,
Medeniyet dediğin Karabükte devleşti,
Düşmanların arayıpta bulamadıgı yerdesin,
Dualarımız hep seninledir, Yüce Atatürk
Daime kalbimizdesin,

Bu günün önemi ve anlamını şiiriyle belirten şair Selim Tufan kardeşimize de teşekkür ediyorum. Bu ülke çok kötü günlerden geçmiş, umudumuz bittiği anda, yurdumuzun karış karış işgal edildiği zamanda, bir yiğit çıkmış önder olmuş, yurdumuzu esaretten kurtararak bizlere Cumhuriyeti armağan etmiş. İşte  bu anlamlı günümüz, Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun.

Bu vesileyle bu güzel toprakları canları pahasına bizlere vatan olarak bırakan ve bir de bunu Cumhuriyetle taçlandıran başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk, silah arkadaşları ile bu uğurda canları feda etmiş tüm şehitlerimizi rahmet minnet ve şükranla anıyor, ruhları şad mekanları cennet olsun diyorum.

Tekrar görüşmek üzere hoşça kalın, sağlıklı kalın.

Necati Keskin

01 Kasım 2024

Bu yazı 543 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum