Necati Keskin

Necati Keskin


Eskileri Yad Etmek

09 Temmuz 2018 - 16:10

Anıları hatırlamak ve eskiyi yâd etmekte ne kadar haklıyız diye düşünürüm zaman zaman. Çünkü; Şimdiki zamana göre biz daha mutluyduk; küçük şeylerle büyük mutluluklar yaşardık.

 

Mesela; Korgun benim doğup büyüdüğüm memleketim 16-17 yaşlarımda ayrıldım oradan çocukluk günlerimin geçtiği, atalarımın yattığı o yerleri şöyle tarif edeyim. Orada hemen her ailenin büyük avlu içerisinde ahşap evleri, Evlerimizin arka kısmında olmazsa olmazlarından harman denilen açık alan ve bu alanda günlük ve acil  ihtiyacı karşılamak üzere her türlü sebze yetiştirildiği küçük bahçeciklerimizdi. Hemen yakınımızda  “Yazı” dediğimiz Ovamızda her çeşit ağaçlarla bezeli, sebze ve meyvanın bulunduğu bahçelerimiz, Yazı boyu herkesin ortak malı sayılan “hayrat” denilen yol boyu mis gibi kokan dut, badem, erik, elma, ceviz gibi  devasa büyüklükte ağaçların meyvelerinden istifade eder, çayırlarda eğlenir,  piknik yapardık. Yine de büyüklerimiz o kadar yeşilliğe karşın ağaç dikmeyi ihmal edilmezlerdi.

 

Bazı istisnalar dışında eve geç gelmek yoktu, biz çocuklar akşam ezanı okunmadan evde olurduk.  Elbette giyim kuşam konusunda kimin ne giydiği önemli değil, bazılarımızı “kırk yamalı”  dedikleri gibi,  ama birbirimizi giydiklerimizle  hiç mi hiç yadırgamadık. Ailemize göre genç kızlarımız ve kadınlarımıza ait kısıtlamalarımız vardı ancak gitgide bundan da sıyrıldık.

 

Ramazanlarda akşam iftar zamanı bir başka güzeldi. Büyüklerimiz  teravih için camiye gitmek, düğüne gitmek kadar mutlu ederdi bizi. Hele sahura kadar kahvehanelerde tombala çekmek bizim  en büyük lüksümüzdü.

 

Komşularımız veya başkalarına karşı suç işlemek gibi bir alışkanlıklarımız olmadığından Karakol ve Jandarmadan  korkar, ama bekçi düdüğü evimizin, iş yerlerimizin sonsuz güvencesi bilip  gece başımızı yastığa rahatça koyup rahat uyumamızın sağlayanlardı. .

 

Bilindik bir kimliğimiz ve kişiliğimiz vardı. Mahallede erkek arkadaşlarımız tarafından arada sırada kavga olur, fakat aileler çocukları için birbirleriyle kavga nedir bilmezler, “çocuk kavgası” derlerdi, Fakat çocuklar arasında da  kin ve nefret nedir olmaz, bir iki saat sonra tekrar birlikte oyun oynar, yapılan kavgayı bile unuturuz, İnsanlar bu zamandaki gibi, işi cinayete kadar götürmezlerdi.

 

Mahallemizde bazen kız erkek hep birlikte oyun oynardık, Kız arkadaşlarımıza kötü gözle bakmak şöyle dursun  can yakıcı tehdit varı  konuşmalar dahi yapmazdık, yapanlara da müsaade edilmezdi. Şimdi ki gibi kadın cinayetlerini hiç  duymadık..

 

Mahallemizde kadını erkeği nasıl giyinirlerse giyinir, kimseyi enterese etmez, ilgisini de çekmezdi, Yani herkes kendince giyinir, kuşanır, gezer, yer içerdi. Ayrıca İnsanlar toplum içinde nasıl davranılması gerektiğini bilir, ona göre davranırlardı.  Yaşımın 18 olduğu yıllar ve yaşıtlarımız sokaklarda büyüklerim görebilir, saygısızlık olur diye sigaramızı hep gizli gizli içer, hatta 18 yaşından küçüklerin kahvehanelere girip oturmaları ayıp olur kaygısıyla  uygun olmazdı. Büyüklerine saygı ve hürmetimiz vardı.

 

Töre cinayetleri veya komşular arasında kan davaları gibi  o tür düşmanlıkları bilmeyiz, Parti kavgaları ve böylesi kutuplaşma yoktu, seçimlerin tatlı bir çekişmesi olurdu.

 

Evlerimizde bakıp büyüttüğümüz,  evcil hayvanlarımızı  ise ailemizden birisi gibiydi  ona bırakın işkence yapmayı aç ve susuz kalmalarına  bile tahammül edemezdik.

 

İşte biz böyleydik;

 

Peki, kardeşim şimdi biz ne haldeyiz,

 

Bizler, çocuklarımız ve torunlarımız 50 – 60 yılda bu duruma nasıl geldik.

 

Köylerden şehirlere akımı durduramadık, eski ananelerimizi ve geleneklerimizi unuttuk veya gelecek kuşaklara öğretemedik..

 

Çok katlı apartmanlarda otururuz ama komşumuzun kim olduğunu bilmeyiz. Selamlaşmayı dahi unuttuk. Tren, otobüs ve dolmuşta gençlerin büyüklere yer vermeyi bırakın    ellerinde akıllı telefonlara odaklanmış gençleri bu duruma nasıl geldi.

 

Evlatlarının hatırına binaen koca dayağı yiyen, bıçaklanan ve hatta öldürülen kadınlarımız, tecavüz edilip elektrik direğinin dibine gömülen Eylül, elleri bağlanarak dere yatağına atılan leyla gibi nice hatırlayamadığımız yavrularımız bizi nasıl affeder,

 

Bazılarımız o kadar vahşileşmiş ki  hayvanlara karşı son derece acımasız  davrananlarını görüyoruz, kediyi, köpeği  göle atıp onun ölürken can çekişmesini zevkle seyreden, Köpek yavrusunu dört ayağını  kesen, tarlasına girdi diye hayvanlara bıçakla saldıran, traktörün arkasına köpeğini bağlayarak sürükleyen ve özellikle sadist ruhunu rahatlaması için arabası ile yolda köpek ve kedileri ezen,  insanların ülkesi olduk.

 

Allah sevgisi, kuldan utanma duygusu kalkmış, vicdanlar çürümüş, nefis azmış, sapıklık tavan yapmış insanların aramızda rahat rahat dolaşma cüreti nereden geliyor.

 

İnsanların ruhen çökmüş, hangi insana sorarsanız sorun İslam’ım der, Fakat İslam’ın insanlardan ne istediğini bilmez, adamı acımadan kesen de,  kapası kopartılan da  “Elhamdülillah Müslüman’ım” diyor,

 

Kimisi iyi demokratım der demokrasiyi bilmez, Aleviyim der  Aleviliği bilmez,  Sünni’yim der ama Sünniliğin ne olduğundan habersiz, Adam tarihin T sini bilmiyor ama kendine göre uydurmuş bir tarih veya şeş kaza duymuş dinlemiş  birisinden  onun tarihi o.  doğru olan tarihe asla inanmıyor.

 

Biz neden bu hale geldiğimizin analizi yaparsak, yaptığımız yorumlara sahifeler yetmez, zaten çok uzun yazıyorsun dedikleri hep aklımda, bu bakımdan okuyucuları da bıktırmadan şöyle bir özet sunarak yazımı bitireyim.

 

Analiz edilmiş ve saptanmış bir olgudur. Çocuklara ailede Allah  korkusunu değil, onun sevgisini aşılayacaksın, Dinin yasak ve haram kurallarını öğreteceksin. Bütün ülkelerdeki okuma oranlarına bakıyorum bizim ülkemiz bu konuda üzülerek söylüyorum ki son derece geri kalmışız. Bir ülkede  vatandaşı üstün kılma eğitimden geçer, bir ülkede eğitim seviyesini düşürdüğünüz anda böyle sadist ruhlu ve  bağnaz fikirli insanların oranı artar.,

 

Son olarak şunu da eklemek istiyorum ki, demokrasiden nasibini almamış birey asla özgür değildir, Kalemine güvenenler tarafsız olacaktır. Demokrasilerde taraf yoktur, Hak, hukuk ve adalet vardır ve adalete halkın hür iradesi ile seçtiği Devletine sonsuz güveneceksin, demokrasi insanın beşiğidir insanlığın en üste tutulduğu sistemdir.  Bunun için Atatürk sunu yaptı, Menderes şöyleydi. Demirel ve  Ecevit böyle yaptı, Bahçeli şu olacak dedi olmadı, Kılıçtaroğlu böyle dedi  tutmadı gibi dedikodu laflarını bırakıp daha özgür ve bilinçli fikirler üreterek tarihten ders almalıyız Tarihi bilmeden ona yorum getirenlerin zihniyeti fesat fikirli   olanlardır.

 

Ben insanlık için ne yaptım, ne yapıyorum diyen kaç kişi var,

 

Karanlığa söveceğine bir mum yak demiş atalarımız.

 

Ama düşünmemiz gereken, ülkemiz ve geleceğimiz yavrularımız var.

 

Hayatta her şey olabilirsin, önemli olan hayatın içinde insan olabilmektir.

 

Saygılı ol, sevgi dolu ol.

 

Asıl olan budur,

 

Görüşmek dileğiyle sağlıklı ve hoşça  kalın.

 

Necati Keskin

 

06.Temmuz.2018

Bu yazı 20631 defa okunmuştur.

FACEBOOK YORUMLAR

YORUMLAR

  • 0 Yorum